Muzaffer Tayyip Uslu Kimdir? Muzaffer Tayyip Uslu Hayatı
Muzaffer Tayyip Uslu (1922, İstanbul – 3 Temmuz 1946, Zonguldak)[1], Türk şair.
İstanbul’da doğdu. Asıl ismi Süleyman Muzaffer Uslu‘dur. Babası Tayyip Talip Bey, annesi Üsküdarlı Şükriye Hanım’dır. Muzaffer Tayyip’in bir ağabeyi ve bir de erkek kardeşi vardı. Çocukluk yıllarını İstanbul’da geçirdi. Polis komiseri olan babasının görevi nedeniyle ailesiyle birlikte Mersin’e gitti. Ortaokul yıllarını Mersin’de geçirdikten sonra, babasının tayin yeri olan Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde memurluğa başladı. Annesi ve küçük kardeşi birlikte Zonguldak’a yerleşti. Ağabeyi, babaannesi ile Mersin’de kaldı. Burada, geçirdiği zatürre hastalığı nedeniyle Mehmet Çelikel Lisesi’ni güçlükle bitirebildi (1943). Yakın arkadaşı Rüştü Onur’la birlikte öğrenim gördüğü bu lisede edebiyat öğretmenleri şair ve yazar Behçet Necatigil idi.
Muzaffer Tayyip, liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girdiyse de hem hastalığının vereme çevirmesi, hem de parasızlık nedeniyle öğrenimini sürdüremedi. Zonguldak’a dönerek Ereğli Kömür İşletmeleri İş Mükellefiyeti Dairesi’nde memur olarak çalışmaya başladı. 18 yaşında zatürreye tutulan, zatürreyi atlatıp nekahet döneminde yoksulluk yüzünden iyi bakılmayan Muzaffer Tayyip ömrünün son altı yılını veremli olarak her gün ölebileceğini bilerek yaşadı. Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 3 Temmuz 1946 tarihinde 24 yaşında iken vefat etti.
Ölümünden sonra Necati Cumalı, şairin tek kitabında yer alan ve dergilerde kalmış şiirlerini, yazılarından seçmeleri, ölümünden önce ve sonra hakkında yazılanları bir araya getirerek Muzaffer Tayyip Uslu Şiirleri, Yazıları, Kendisi İçin Yazılanlar (1956) adıyla yayımladı. 2013 yılında gösterime giren ve dönemin Zonguldak’ında bir grup şairin hayatlarına yoğunlaşan Kelebeğin Rüyası adlı filmde (Yönetmen: Yılmaz Erdoğan) Muzaffer Tayyip Uslu’yu Kıvanç Tatlıtuğ canlandırmıştır. Muzaffer Tayyip’in şiir ve yazıları derlenerek 2013 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından Şimdilik adı altında yeniden yayımlandı.
İlk şiiri 1941 yılında Varlık’ta yayımlanan Muzaffer Tayyip Uslu, kendisi gibi genç yaşta veremden ölen arkadaşı Rüştü Onur (1920-42) ile birlikte genç kuşağın başarılı şairleri arasında gösterildi. Varlık, Değirmen ve Kara Elmas dergilerinde ve Ocak gazetesinde yayımlanan şiirleriyle beğeni topladı. Uzun yaşamayacağını hisseden Muzaffer Tayyip, ömrünün son demlerinde şiirlerini manidar bir isimle bir araya getirip yayımladı: Şimdilik (1945). Muzaffer Tayyip’in şiirlerinden başka Kara Elmas dergisi ve Ocak gazetesinde yayımlanan “Yârenlik”, “Tenkide Dair”, “Yirmi Yılda Türk Edebiyatı”, “Son Çıkan Şiir Kitapları”, “Şiir ve Şiirde Primitif Anlayışa Dair”, “Halk Edebiyatımızdan Faydalanmanın Yolları”, “Şiirde İnsanı Aramak” başlıklı denemeleri bulunmaktadır.
Muzaffer Tayyip, aynı zamanda şairin edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil’in tespiti ile (Necatigil 1980: 392) yaşadığı dönemin en iyi şairlerinden biriydi ve hayatındaki acılara rağmen, şiirlerinde gizli bir hüzün içinde yaşamanın güzelliğini yazdı. Zaman zaman duygusal, kimi zaman da acı bir alayın egemen olduğu, ince bir duyarlıkla işlediği şiirlerindeki temiz dili ve ustaca söyleyişleriyle genç yaşta yeni şiir akımının şairleri arasında yer aldı. Şiirlerinde Orhan Veli ve Oktay Rifat etkisi hissedildi.
Muzaffer Tayyip Uslu, şiirin tarifinin yapılmayacağını, yapılan tariflerin onun ancak bir cephesini aydınlatabileceğini belirttikten sonra şiirin kelimelerle tasarruf etmek sanatı olduğunu söyler. Ona göre bir ressamın ilk endişesi tablosunu modele benzetmekten ziyade çizgilerin ve renklerin ahengini bulmaksa bir şairin de ilk endişesi güzel şeyler söylemekten ziyade güzel şekilde söylemektir ve halis şiir vezin ve kafiyenin hatta mânânın dışındadır (Cumalı 1956: 56).
Muzaffer Tayyip’e göre hakiki şair, harcıâlem şeylere teşbih ve mecazlarla lâyık olmadığı bir değeri vermek için çabalayan bir sahtekâr değil, bulanık düşünceleri berraklaştıran bir hakikat arayıcısıdır. Hakiki şiir, insandan mahrum olmayan şiirdir (Özbek 2012: 218).
Muzaffer Tayyip’in poetik görüşünde Garip şiir akımının, bilhassa Orhan Veli’nin ortaya attığı fikirlerin etkili olduğu görülmektedir. Muzaffer Tayyip’in üzerindeki etkinin belirgin bir örneğini “Remzi Bey’e Şiirler” başlıklı şiirinde görmek mümkündür. Muzaffer Tayyip’in Remzi Bey’i, Orhan Veli’nin “Süleyman Efendi” ve “Montör Sabri” gibi şiirlerinde ele aldığı sıradan, kendi kabuğunda yaşayan insan tipinin hemen hemen aynısıdır. “Kenar Mahalle Şarkısı” şiirinde kendisini “kenar mahalle şairi” olarak adlandıran Muzaffer Tayyip Uslu; “Remzi Bey’e Şiirler”, “İşsiz Adam”, “Avare”, “Bahara Kaside” gibi şiirlerinde küçük adamın yoksulluğuna vurgu yapar. Duygusal bir bakış açısıyla yazılan bu şiirlerde açlıktan, veremden ve cephede savaşırken ölen insanlardan söz eder. “Bahara Kaside’de “Ve ceplerimi arasanız / Metelik bulamazsınız” (Uslu 2013: 16) diyen şair, birçok şiirinde kendi hayat macerasını dizelere aktarır (Yılmaz 2017: 7). Örneğin “Öldükten Sonra” şiirinde, şiir öznesi, Muzaffer Tayyip’in kendisidir: “Diyecekler ki arkamdan / Ben öldükten sonra / O, yalnız şiir yazardı / Ve yağmurlu gecelerde / Elleri ceplerinde gezerdi / Yazık diyecek / Hatıra defterimi okuyan / Ne talihsiz adammış / İmanı gevremiş parasızlıktan (Uslu 2013: 37).
Muzaffer Tayyip, acılarla dolu hayatına rağmen hayata son derece bağlıdır. Şiirlerindeki acılara rağmen hayata umutla bakış, Cahit Sıtkı’nın şiirlerindeki yaşama sevincini hatırlatmaktadır. Yaşamaya her zaman tutkun olan şair, tıpkı Cahit Sıtkı gibi hayatın güzelliklerinin bir gün sona ereceğinin de farkındadır ve bu sonu -alışılmadık bir biçimde- insanlara hatırlatmaya çalışır. Örneğin “Ölüler Konuşuyor” adlı üç bölümden oluşan 12 kıtalık şiirinde ölüler kendi aralarında konuşur. Ölüm sebeplerini birbirlerine anlatırlar. İlki veremden ölmüştür. Maddi sıkıntısı olmasaydı, tedavi olabilseydi belki ölmeyecekti. Biri Varşova önlerinde, cephede, tek bir kurşunla can vermiştir, biri çok basit bir sebepten “soğuk algınlığından” ölmüştür, bir diğeri ise Sultanahmet’te tramvay kazasında yaşamını yitirmiştir. En ilginç ölüm sebebi ise yirmi yaşında bir gencin “açlıktan ölmesidir” (Özbek 2012: 223). Turgut Uyar’a göre Muzaffer Tayyip, küçük adamı Orhan Veli’den bile iyi dile getirmiştir: “Taşrada, tam küçük adam yaratan ortamda yaşamasının verdiği güdüyle daha saf durumunda bulup sunar onu. Ne var ki, Muzaffer Tayyip’in küçük adam’ı biraz yalınkattır; sadece para sıkıntısı çektiği için küçük adamdır…” (Uyar 2014: 662).
Aşk, yaşama tutkusu, yoksulluk, İstanbul, hastalık, savaş ve ölüm Muzaffer Tayyip’ın şiirlerinde işlediği diğer temalardır. Garip şiir hareketinin belli başlı özelliklerinden biri olan humour (alaycı, nüktedan) tutum, Muzaffer Tayyip’in şiirlerinde de sıkça karşımıza çıkar. Örneğin “Esmer” adlı şiirinde bu tutum belirginleşmiştir: “Ne zaman aklıma gelse / İstanbul’daki sevgilim / Hep aynı şarkıyı söylerim / Bu berbat sesimle / “Aman esmer / Canım esmer / Civan esmer” / Oysaki sarışındır / İstanbul’daki sevgilim / Esmer değil.” (Uslu 2013: 34).
Salâh Birsel, şairin ölümünün ardından kaleme aldığı yazısında Muzaffer Tayyip’in Türk şiirindeki yerini şu cümlelerle belirlemiştir: “Edebiyat delisi, kendi dışındaki bütün renklere, bütün güzelliklere hayran bir şairdi. Onda yer yer Oktay Rifat, Sabahattin Kudret ve Orhan Veli’nin etkilerine rastlamamız bizi şaşırtmamalıdır. O hayran olmayı, kimi zaman, sanat eseri yaratmaktan da yeğ tutardı. Ama gerektiğinde, hayran kaldığı nesneleri, istediği kılığa sokmasını da gayet iyi becerirdi. Her şairimizi imrendirebilecek bir içtenlikte şiirler yazmış olması, onun bu güzelliklerden zarar değil fayda gördüğünü ortaya koymaktadır. Denilebilir ki, yeni edebiyatımız içinde, Muzaffer Tayyip Uslu kadar mısraları rahatlıkla söylenmiş bir başka şairimiz daha yoktur. Hem sonra, Muzaffer bu rahatlığı, şiirini nesre düşürmeden elde etmesini de bilirdi. Genç neslin tarihi yazılırken, hiç şüphe yok, onun üzerinde de durulacak. O, bunu hak etti.”(Birsel 1953: 22)
Şair, Garip şairleri gibi şiirlerini serbest ölçü ile kaleme almıştır. Biraz da hastalığı nedeniyle aceleye getirilerek basılan Şimdilik’teki şiirlerinde yer yer acemiliklere rastlanır. Garip şiir hareketinin izinden giden Muzaffer Tayyip Uslu’nun, kendine has bir şiir dünyası kurabildiği, dönemin önemli şairlerden biri olduğu söylenebilir.
Şairin adı Bülent Ecevit Üniversitesi, İbn-i Sina Kampüsü’nde yeni yapılan bir çalışma salonuna verilmiştir