Yağmur…

Ağaçları kes…
Çok verimli tarım arazilerini imara aç…
Ormanları arsızca yok et…
Yaylaları çirkin beton evlerle doldur…
HES yapacağım diye bütün dağları tıraşla…
100 km’de 17 litre petrol tüketen dev arabalara bin…
Okulları kapatarak köyleri boşalt…
Tarım ve hayvancılık ile uğraşanları hor gör…
Her gıdayı dışarıdan ithal et…
Arıları yok et…
Bilinçsizce tarımsal ilaçlama yap…
Besi hayvanlarını GDO’lu yemlerle besle…
Arıtma tesisleri yapmayarak denizleri b.k çukuruna çevir…
Batı ülkelerinin çöplerini ithal edip yak…
Baca gazlarını engelleme…

Sonra da camilerde “Yağmur duasına çıkalım, kuraklık geliyor” diye hutbe ver… Allah bu duaları sizce kabul eder mi?

Yağmur...

Mevzuata Uygun Ölürsün

Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken, yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş. Nasıl olmuşsa, ayağı kayıp bataklığa düşmüş: “İmdat, boğuluyorum. Kurtarın beni!” diye bağırmaya başlamış.

O sırada yakınlardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış. Bürokrat, “Bataklığa düştüm. Kurtar beni!” diye bağırmış.

Köylü, “Geçmiş olsun” demiş. Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani neredeyse dönüp gidecek.

Bürokrat, paniklemiş ister istemez, “Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!” diye yalvarmış. Köylü, “Olmaz, sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur” demiş.

Bürokrat, “Sen, dalga mı geçiyorsun? Ölüyorum. Kurtar beni!” diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla… Köylü, hiç istifini bozmadan cevap vermiş: “Ben Hazine’den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse… İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar…”

Bürokrat: “Yahu, bunlar oluncaya kadar ben ölürüm.” Köylü gülmüş: “Ben ‘ölmezsin’ demiyorum ki… Bizim devletle bir işimiz olsa, siz de bu yolları önermiyor musunuz? Biz de oradan oraya gide gide ölüyoruz adeta. Sen de ölsen, mevzuata uygun ölmüş olursun!”

Bulunmaz Hint Kumaşı

“Bulunmaz Hint kumaşı” deyiminin nasıl doğduğunu hiç merak ettiniz mi? Dilimizde “nadir bulunan, paha biçilmez, kıymetli” anlamında kullanılan bu deyim 18. yüzyılın ikinci yarısında Hint kumaşının bir anda piyasadan çekilmesi üzerine ortaya çıkmış…

İngilizlerin Hindistan hâkimiyeti 1612’de British East India Company aracılığıyla başladı. Şirket 17. yüzyıl boyunca ülkenin önemli şehirlerinde ticarî merkezler kurdu. Demir, kömür ve diğer madenlerin işletilmesiyle birlikte çay ve pamuk üretimi açısından bölge oldukça bereketliydi.

1757’de şirket artık bir devlete dönüşmüştü. İngilizlerin düzenli ordularının karşılarında küçük Hint prenslikleri bir bir düştü.

Böylece Britanya 1803’e gelindiğinde Pencap bölgesi hariç ülkenin hepsini sömürgeleştirdi. Pamuk üretimi oldukça kazançlı bir sektördü. Hindistan’ın verimli topraklarında ucuz iş gücüyle üretilen pamuklar gemilerle İngiltere’ye götürülüyor ve kumaş yapılıyordu. Tekstil fabrikalarında üretilen bu kumaşların yine Hindistan’a pazarlanması planlanmıştı. Ancak bu girişim İngilizlere büyük bir hayal kırıklığı yaşattı.

Çünkü Hintliler, İngiliz kumaşını beğenmiyor ve daha pahalı olduğu hâlde yerli Khadi almayı tercih ediyorlardı. Bir türlü ülkede ithal kumaş kullanımı yaygınlaşmıyordu. Peki ne yapmalıydı?

İngilizler, yerli el dokumacılığını yok etmedikleri sürece, kendi kumaşlarına pazar açamayacaklarını anladılar. El tezgâhlarında kumaş dokumayı engellemek için Hintli çıkrıkçıların parmaklarını kestirdiler! Düğüm atmalarını engellemek amacıyla özellikle de başparmakları kesilmişti. Eli ve kolu kesilenler de vardı. Neredeyse 100 bin kişi bu caniliğe kurban gitti.

Başparmağı kesilen dokumacı düğüm atamıyor, işini yapamıyordu. Böylece Hindistan’ın en önemli ekonomik faaliyeti durmuş, gelir kaynağı azalmış oldu. Pazar tamamen İngiliz ürünlerine kaldı. Hint kumaşı bulunmaz oldu… Khadi artık yoktu…

Yıllar sonra bir adam çıktı. Mahatma Gandhi… İngilizlere karşı Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini başlattı… Gandhi, bağımsızlık hareketini İngilizlerin yasakladığı bu kumaş üzerinden başlattı. Zira Khadi dokumacılığı Hint inancına göre Yaradanın bir lütfuydu ve halkı birleştiren, bir arada tutan bir etkendi. Gandhi, Hint halkından Khadi kumaşı dokumalarını istedi.

Bulunmaz Hint kumaşının etrafında kenetlenen Hintliler 1947’de bağımsızlıklarını kazanlılar. Ardından Gandhi bizzat kendi dokuduğu bir bulunmaz Hint kumaşını o zaman henüz Prenses olan Kraliçe 2. Elizabeth’e gönderdi…

Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir