Eğitim Üretici Olmaz ise Faydasızdır

1974 yılında, fakir bir orman köyünde (Bolu-Kıbrıscık-Bölücekkaya), 5,5 yaşındayken ilkokula başladım. Minicik okulda iki öğretmen ve sadece iki sınıf vardı. Birincide 1-2-3. sınıflar, ikincide ise 4-5. sınıflar ders görüyordu. Toplam öğrenci sayısı 45-50 civarında idi.

Eğitim Üretici Olmaz ise Faydasızdır

İki sınıf da odun sobası ile ısıtılıyordu. Özellikle 4-5 ay süren sert kış koşullarında epey üşüdüğümüzü anımsıyorum.

Üzerimizde, beyaz yakalı kara önlüklerimiz, fitilli kumaştan yamalı pantolonlarımız, koyun tüyünden elde yapılmış kalın çoraplarımız ve kara lastik ayakkabılarımız vardı.

İç çamaşırlarımız sanırım şeker çuvallarından dikiliyordu. Çok kalın kumaşlardı bunlar.

Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Talip Apaydın gibi öğretmen kökenli aydınlarca yazılmış köy eksenli romanlarda adeta bizim köy anlatılır.

Köyde bizi okutan iki öğretmenin isimleri Fazlı Bey ve Halil İbrahim Bey idi. Çok değerli Fazlı Bey sanırım 15 yıl kadar önce vefat etti. Gerçek eğitimci Halil İbrahim Bey Hocam sanırım hala yaşıyor…

Köyümüze elektrik 1978 yılında geldi. İlk 4 yıl gaz lambası, idare lambası, çıra, lüks lamba gibi gereçlerin yetersiz ışığı altında ders çalıştığım günleri çok berrak hatırlıyorum. Bir çalışma masam bile yoktu. Yere yatarak yazma, okuma yapardım.

1979 yılında Kıbrıscık Ortaokuluna başladım. Binada ortaokul ve lise vardı. Toplam 200 kadar öğrenci, 40 kadar da öğretmen vardı.

O zaman SAĞ-SOL örgütlerin saçma eylemleri söz konusu idi. Okulda “DEV SOL”, “DEV YOL”, “DEV GENÇ”, “HALKIN KURTULUŞU” ve “ÜLKÜCÜ” örgütlere mensup öğrenci ve öğretmenler gerilim üretmekteydi.

Tarih dersinde Ülkücülük hakkında, matematik dersinde ise DEV GENÇ hakkında akıl dışı bilgilere maruz kalıyorduk. 1979 yılında 11-12 yaşındaydım. Hiçbir konuda temel bilgim yoktu.

Siyasal gerilim sebebiyle öğretmenler sık sık değişiyordu. 3 yılda İngilizce, matematik, tarih, edebiyat gibi derslerin öğretmenleri 5-10 kere değişti. Sık sık da boykotlar, kavgalar oluyordu.

1982 yılında ortaokulu bitirdiğimde matematik, fen, İngilizce, tarih, edebiyat gibi derslerde olması gerekenin sadece yüzde 10’u kadar bilgilerle donanmış haldeydim. Bu kötü koşullar sebebiyle Bolu Endüstri Meslek Lisesinin elektrik bölümünde okumaya başladım.

CIA / GLADYO destekli askerler tarafından yapılan 12 Eylül 1980 askeri darbesinden (ihtilalinden) sonra işlemeyen yapay/yalan demokrasi askıya alındı. Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan gibi zatlar kenara çekildi.

1980’den 1985 yılında kadar geçen 5 yıllık süreçte A’dan Z’ye tüm ortaokul ve lise öğretmenlerimiz abartılı, yapay, yapmacık, sahte, cahilce bir Atatürkçülük kimliğine büründüler. Esasında öğretmenlerin yüzde 90’ı Atatürk’ü ve onun fikirlerini/hedeflerini/amaçlarını bilmiyorlardı. Bilenler de siyasi bakımdan baskı görme korkusuyla heykel Atatürkçülüğünü papağan gibi tekrar edip duruyorlardı.

Ortaokul ve lisede de eşofman, spor ayakkabısı, çanta vb. gibi eşyalarım olmadan okuyabildim. 1985 yılında İstanbul’un Üsküdar ilçesi sınırları içinde bulunan devasa Selimiye Kışlasının içindeki teknik eğitim fakültesinde okumaya başladım. Babam orman işletme müdürlüğünde memur olmasına rağmen devletimiz bizi zengin olarak nitelemiş ve yurda yerleştirmemişti.

Kayıt için okula gittiğimde binanın önünde 4-5 tarikatın elemanları bizi kuşatıp, “Gelin bizde kalın” diye propaganda yaptılar. Ama ben hiçbirisini makul / akılcı / düzgün / iyi niyetli bulmadım. Okula 1 saat kadar uzakta bulunan Heybeliada’da posta memuru olarak çalışan akrabamın minik ahşap evinde kalmaya başladım.

Aradan 7-8 ay geçtikten sonra Üsküdar Altunizade’de bulunan 800 kişilik devlet yurduna kabul edildim. Minik odada 6 kişi kalıyorduk. Özellikle sabahları, oda kokudan burun direğini kırardı.

Yurt açılmıştı ama yemekhane henüz inşa halindeydi. Yemek yoktu. Üsküdar sahilinde bulunan tanzim satış kamyonlarından ucuz peynir, domates, elma vb. alıp beslenmeye çalışıyorduk.

Aşırı kalabalık, ortamın pisliği ve mikrop içeren gıdalar yüzünde “Paratifo B” hastalığına yakalandım. 2-3 gün aşırı ishal ile uğraştım. 2 yıl kadar önce aniden vefat eden sınıf arkadaşım Bayram durumumun kötülüğünü fark edip beni Haydarpaşa Numune Hastanesine götürmüş. Eğer 1 gün daha gecikseymişim su kaybından ölecekmiştim. Hastanede 15 gün tedavi gördüm. İyileştiğimde 50 kiloya kadar düşmüştüm.

1989 yılında teknik eğitim fakültesinin elektrik bölümünü bitirdim. Ağustos ayında öğretmen yeterlilik sınavına girdim. Kısa süre sonra da kamuda öğretmenliğe (Uzunköprü-Edirne) başladım.

Aradan 34 yıl geçti. Hala elektrik, elektronik, bilgisayar, mekatronik, kodlama ile ilgili dersleri vermeye devam ediyorum. Meslek liselerinin öğretim kalitesinin artması için amatörce 50’den fazla teknik kitap da yazıp yayınladım.

Bu yazıyı şunun için yazdım: Bu ülkenin kurtuluşu, kalkınması, ilerlemesi, sanayileşmesi için kaliteli mesleki-teknik eğitimi mutlaka oluşturmamız gerekiyor.

1982 yılından 2023 yılına kadar geçen 41 yılda şunu gördüm: Meslek liseleri ve buralarda öğrenim gören öğrenciler ikinci sınıf, vasat olarak algılanmakta / nitelenmektedir. Bu tamamen yozluk içeren bir tutumdur.

Son 40 yılda mütevazı gelirlerimin yüzde 5-10’luk dilimini sadece mesleki-teknik okul öğrencilerinin araç-gereç gereksinimlerini gidermek için harcadım. Başka hiçbir derneğe, vakfa, CIA kuklası oluşuma vermedim.

Sizler de tüm yardımlarınızı meslek lisesi öğrencileri için harcayın diyorum. Şu anda 4500 meslek lisesinde 1750.000 evladımız okumaktadır. Bunlara destek olmamız ülkenin gelişimi için şarttır.

Alman malı lüks makam araçlarına binip, “Fakirler Cennete 500 sene evvel gidecek” diye masal anlatan soytarılara da itibar etmeyiniz.

Ali Özdemir
(Eğitimci/Yazar)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir